Barok ve Rokoko Sanatının Türk Süsleme Sanatına Etkileri

Barok ve Rokoko Sanatının Türk Süsleme Sanatına Etkileri

Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa’nın ölümünden sonra duraklama dönemine giren Osmanlı İmparatorluğu, siyasi ve askeri alanlarda olduğu gibi sanatta da hissedilen bir duraklama yaşamaya başlar. Bu dönemden elimizde kalan, bilinen eserlerin ve sanatçıların azlığı bize bunu açıkça gösterir.

Sultan III. Ahmed döneminde Fransa’da XIV. Louis ölmüş, yerine torununun oğlu XV. Louis geçmişti. XIV. Louis döneminde Osmanlı-Fransız ilişkileri krizli geçmiştir. O dönemde Fransa’ya elçi gönderilmiş, ama orada itibar görmemiş, adeta sürgün hayatı yaşamıştır. Osmanlı’ya gelen Fransız elçiler de aynı muameleyi görmüşlerdir. İki devlet arasında geçen bu tatsız olayların unutulması, çocuk yaşta kral olan XV. Louis’e Osmanlı İmparatorluğu tarafından taktirname ve hediyeler gönderilmesi, Fransa’nın düşmanı olan İspanya’ya karşı yanında olduklarının söylenmesi gibi sebeplerden dolayı elçi gönderilmesine karar verildi. Bu heyetin başına Yirmisekiz Mehmed Çelebi atandı. 1720 yılında Yirmisekiz Mehmed Çelebi ile oğlu, kırka yakın maiyetiyle birlikte deniz yoluyla Fransa’ya (Paris) gittiler. Mehmet Çelebi gezi notlarından ve deneyimlerinden yola çıkarak, Osmanlı’nın sosyal ve sanat yaşamına önemli etkiler yapacak ‘Fransa Seyahatnamesi’ kitabını yazdı. Osmanlı elçisi, gezi boyunca birçok resim görmüş ve resimlerin gerçeğe bu kadar yakın görünmelerine çok şaşırmıştır. Bunun sebebi; Barok sanat perspektifi ve ışık-gölge etkisi eserlerde etkili bir şekilde kullanılıyordu, bu da eseri daha gerçek ve üç boyutlu gösteriyordu. Elçinin o güne kadar görmüş olduğu Doğu resimlerinde perspektif pek kullanılan bir teknik değildi.

Osmanlı elçisi bu uzun gezi boyunca hiçbir siyasi ve askeri anlaşma imzalayamadı. Kafile bir yıl süren inceleme gezisinden sonra seyahat notları, hatıralar, kafalarında yeni fikirler ve kral XV. Louis’in padişaha yolladığı hediyelerle geri döndü.

Bu seyahat sonucunda, iki ülke arasında karşılıklı bir etkileşim oldu. Batı dünyası, Türk motifleriyle tanıştı ve Paris’te bir Türk modası başladı. Rokoko ve barok saraylarına şark odaları yaptırdılar. Avrupalı soylular Türk giysileri giyerek Türk motifli halılar ve kumaşlar arasında resimlerini yaptırdılar. Bu etkileşim sonucu Avrupalı diplomatlar, tüccarlar ve seyyahlar 18. yüzyıl boyunca Osmanlı topraklarını ziyaret ettiler. Buna karşılık, Fransa’da altın çağını yaşayan barok ve rokoko üslupları, sanatın her alanında etkiliydi. Bu tarzdaki görkemli sanat eserlerinin etkisinde yazılan seyahatnamenin notları, XV. Louis’in yolladığı bu üslupta süslemeli hediyeler, matbaanın İstanbul’a geliş projeleri, Sadabat Kasrı için hazırlanan planlar, Versay Sarayı’nın bahçelerinin planları ve Türk sanatına hiç benzemeyen süslemeleriyle yeni sanat eserleri (gözlük camları, dürbün, saatler, büyük aynalar, küçük barok mobilyalar, farklı motifler içeren halılar, kumaş ve goblen halılar) Avrupa sanatını Osmanlı sarayına taşımış oldu.

Türk sanatkarları da, gezinin inceleme notlarından ve gelen hediye süslemelerinden, batının barok ve rokoko sanatının öğrendiler ve etkilendiler. Eserlerinde yavaş yavaş bunları kullanmaya başladılar. Rokoko üslubu Osmanlı’ya hemen hemen Fransız rokokosu ile aynı zamanda gelmiştir. Avrupa’da önce barok daha sonra rokoko sanatı etkili olurken, bize önce rokoko sanatı daha sonra barok üslubu gelmiş ve etkili olmuştur.

Bu seyahatten sonra, diğer Avrupa ülkelerine de elçiler gönderildi ve karşılıklı elçilikler kuruldu. Devlet kademelerinde artık bilinçli olarak batıya açılma hareketleri başladı. Ardından Tanzimat Fermanı’nın ilanıyla resmen ve tamamen batılı gibi olmaya ve bunun için de batının iyi olduğu her alandan faydalanmaya karar verilir. Sanat alanında da buna paralel bir gidiş izlenir. Batı sanatı mimari, ahşap, sıva, çini, cilt, kitap, vazo, evani, bakır süslemeleri, kağıt yapımı ve moda gibi çeşitli Türk sanatlarının üzerinde etkili olmuştur. İki yüzyıl gibi uzun bir süre yazma, mimari ve diğer sanat dalları eserlerinin bezemelerinde rokoko sanatının etkileri görülmüştür.

Osmanlı sanatının en görkemli ve mükemmel eserlerinin yapıldığı klasik dönemin hemen arkasından gelen ve batının etkisinde çok farklı görünümde eserler yapılmaya başlanan bu dönem, önceleri sadece Avrupa taklitçiliği olarak görülmüş, ancak zamanla eserler çoğalmış, sonunda bu türe alışılıp sevilmiştir. Dönemin sanatçıları batıdan gelen etkilere kendi zevk ve eski görüşlerini katarak ‘Türk barok ve rokokosu’ denilen yeni bir sanat akımını meydana getirmişlerdir.

Lale Devri batılılaşmaya geçiş ve batılı biçimleri kendimize uydurma aşaması olarak gördüğümüz bir dönemdir. Bu dönemin önemli sanat eserlerine ve sanatçılarına göz atmak gerekirse ilk olarak Sadabad Sarayı ve Kağıthane bahçelerinin düzenlenmesi önemlidir. Versay Sarayı’nın bahçesi örnek alınarak yaratılan benzer ortam, Haliç kenarına yapılmış olan barok bir bahçedir. Fıskiyeli havuzlar, etrafı açık seyir pavyonları, ejderha başlıklı ve ağzından sular akan sütunlar Yirmisekiz Mehmet Çelebi’nin notlarındaki barok bahçe düzeninden ilham alınarak benzer şekilde yapılmıştır.

Topkapı Sarayı’ndaki harem bölümünde bulunan Yemiş Odası’nın (III. Ahmet has odası) duvarlarındaki çiçek resimleri, duvar nişleri içine boyayla yapılmış çiçekli saksılar ve vazolar üç boyutlu, natüralist ve natürmort tarzda adeta resim gibi olup tüm duvarları ve dolap kapaklarını süslemektedir. Perspektif de içeren bu yoğun duvar süslemeleri, Avrupa barok ve rokoko saraylarının çok süslü tavan ve duvar resimlerinin Osmanlı versiyonu gibidir.

Lale Devri’nin en önemli tezhip, lake, minyatür, hat sanatçısı ve şairi olan ressam Ali Üsküdari’nin işlerindeki motifler ve çiçek tasvirli minyatürlerinde doğu ve batının etkilerini beraber görebiliriz. ‘Gazeller’ adlı şiir ve çiçek minyatürlerinden oluşan kitabında yer alan çiçek minyatürleri, natüralist üslupta üç boyutlu boyanmışlardır.

Dönemin diğer önemli sanatkarı da Levni’dir. Levni’nin ‘Surname’si klasik Osmanlı resimli el yazmalarının son örneği gibidir. Kendisi bir yandan geleneksel Osmanlı sanatı kurallarına bağlı kalırken, öte yandan batı etkilerine de açık kaldı. Özellikle 1699-1737 yılları arasında İstanbul’da çalışan Avrupalı ressam Jean-Baptiste van Mour’un yapıtlarından etkilendiği düşünülen Levni, klasik minyatür geleneğinin son temsilcilerinden sayılabilir. Geleneksel resme köklü yenilikler getirmesi, derinlik kazandırılmış konuları ve ifadeli yüzlere sahip figürleriyle 18. yüzyıl Osmanlı minyatürüne yeni bir soluk katmıştır. Lale Devri’nin resim üslubu, son büyük gelenekçi ve el yazması resim ustası Levni’nin üslubu denebilir.

I.Mahmud’un uzun saltanat dönemi Avrupa’nın barok ve rokoko sanatı etkisi altında, en fazla eserin yapıldığı dönemdir. Nur-u Osmaniye Cami ve Külliyesi Osmanlı’da yapılan ilk barok camidir; barok üslubunun gerçek ve yerel bir yorumudur. Zengin rokoko kalem işi bezemeleri ve barok mimarisine, esnafın ve halkın her an kullandığı bir bölgede ve göz önünde olmasından dolayı kolayca alışılmıştır ve sevilmiştir. Barok ve rokoko süslemeli cami, türbe, çeşme ve sebiller, kapalı çarşı girişleri, mesire yerleri ve meydanlar gibi göz önü yerlere yapılmaya başlayınca, yayılma ve alışma daha kolay oldu. Önceleri daha sınırlı kullanılan bu yeni motifler giderek çeşme aynalarından kapıların çerçevelerine, minare şerefelerinden büyük sütun başlıklarına ve süslenen bütün yüzeylere uzanmış, keskin geometrik çizgili klasik silmelerin yerini eğrilerin neşeli hareketleri ile büyük içbükey profiller almış ve süslemelerde giderek üç boyutun derinliği artmıştır. Böylece İstanbul mimarisinin görüntüsü de tamamen değişmeye başlamıştır (‘Türk Süsleme Sanatlarında Barok ve Rokoko’, Asiye Okumuş, s.17-34).

Yayınlanma: 03 Mart 2023